Louvre Müzesi:
Paris gezimizin en önemli duraklarından biri. Paris'e adım attığımızda ilk durağımız meşhur Champs-Élysées oldu. Zafer Takı bir ucunda, Louvre Müzesi diğer ucunda yer alıyor. Otelimiz (Kléber Otel) Zafer Takı'na çok yakındı. Bu avantajımızdan yararlanarak müzeye yürüyerek gitmeyi tercih ettik. Champs-Élysées'de yürürken İstanbul’da yer alan Bağdat Caddesi'nin ne kadar dar olduğunu anladım. Uzun bir yürüyüş sonrası (vitrinlerden kendimi alamadığımdan) müzenin önündeki parkta biraz mola verdik. Parkın zemini müzenin girişene kadar kum.
Gitmeden önce araştırma yaptığım
sitelerde “çok sıra beklersiniz, erken gidin” gibi uyarılar
vardı. Deli gibi olmasa da yaklaşık 30 dakika sıra bekledik.
Pramitlerin orda beklediğiniz sıra, içeri girebilmek için
güvenlik kontrol sırası. Sıraların ardı arkası kesilmedi. Kişi
başı 10 Euro olan biletleri içeri girip merdivenden indikten sonra
aldık. Ücretsiz olan müzedeki bölümlerin yer aldığı İngilizce
haritamızı da edindik. Artık tabana kuvvet dedik ve Mısır
döneminden başladık. Mona Lisa'yı görüp gezimizi
sonlandırdık. Müze çok büyük tam anlamıyla gezmeye kalkışsak
2-3 gün gerekirdi. Görmek istediğimiz yerleri belirleyip gezmemiz
bize zaman tasarrufu sağladı.
Paris’te ki kısa gezimizde Louvre
Müzesi'ni gezdiğimiz için kendimi şanslı hissediyorum. Her bölüm
yaşadığı çağın özelliklerine göre dizayn edilmişti. Eyfel
kadar görkemli ve görülmeye değer bir yer. Hedefim Paris'e her
gidişimde gezemediğim diğer bölümlerini gezmek.
Notre Dame Katedrali: Paris'te gotik bir yapı
Katedral Seine nehri kıyısında.
Biz her yere yürüyerek gitmeyi tercih ettiğimizden gördüğümüz
caddelerin büyüsüyle hedefimize ulaştık. Katedral nehrin
üstündeki bir adacıkta yer alıyor. Yolumuzun üstünde olan dilek
köprüsünü gördüğümde çok şaşırdım. Böyle bir köprünün
varlığından haberim yoktu. Köprünün korkuluklarında
milyonlarca, rengarenk, çeşit çeşit kilitler asılıydı.
Üzerinde isimler ,dilekler yazılıydı. Ben böyle bir köprünün
varlığından haberdar olsaydım kilidimi alıp giderdim. Pembe bir
kalp kilide dokunamla elimde kalması bir oldu.
Notre Dame tam beklediğim gibi görkemli yapısıyla karşımızdaydı. Victot Hugo'yu saygıyla anmadan edemedim. 19. YY başlarında Paris şehir planlamacıları katedralin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişler. Bu duruma dikkat çekmek isteyen Ünlü Fransız yazar Victor Hugo Notre Dame’ın Kamburu romanını yazmış. Katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamış. İçeriye girebilemek için Louvre Müzesi'nden daha fazla, yaklaşık 1 saat bekledik. İçeriye giriş ücretsiz. Eğer terasa çıkmak isterseniz ayrı bir kuyruk var ve ücretli. Yorucu bir bekleyiş sonunda içeri girebildik. İçerisi gotik tarzda yapılmış ve devasa heykellerle bezenmişti. O kadar kalabalık gruplar halinde içeri girdiğimiz halde sesten eser yoktu. Büyülendim ve etkilendim. Terasına çıkmak için geç kalmıştık. Saat 18'de kapılar kapanıyordu. Biz 17:30 gibi içeriden çıkabilmiştik.
good :))
YanıtlaSilResimleri sevdim
YanıtlaSilBlogun hayırlı olsun Yasemin. Keyifli geziler ve okumalar. Paylaşımlarını izlemeye alıyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil