Kahve Bahane demek adetten oldu artık, fakat masada sıcacık, bol tarçınlı bir salep var. Kış aylarında içmesi en zevkli içeceklerden biri. Hazır olanları artık bana çok şekerli geliyor. Keşke daha az şekerli olanını bulabilsem diye düşündüğümde Krakow'da bunu da bulduğuma şükretmem gerektiği gerçeği düşüyor aklıma.
Kulağımda Mor ve Ötesi çalıyor. Üst katta parti var onların sesisi duymamak için kulaktım taktım. Kulaklıkla müzik dinlemek daha bi keyifli. Her enstrümanın sesinini ayırt edebiliyorsun. Hayattan keyif almak için işin püf noktalarını bilmek lazım.
Püf noktası demişken, gelin size bunun hikayesini anlatayım. Aman ben bunu biliyorum derseniz, aşağıdaki paragrafı atlayıp okumaya devam edebilirsiniz. Sonuçta vakit önemli. Kimsenin vaktinden çalmaya da niyetim yok.
Vakti zamanında bir çömlek ustası ve çırağı varmış. Çırak bir gün ustasına ben bu çömlek işinin tüm inceliklerini öğrendim, artık usta olabilirim kendi dükkanımı açabilirim demiş. Ustası da yapma etme evladım, daha usta olmadın demişse bile kanı deli akan çırak, yok zinhar burada bir dakika daha durmam demiş ve kendi dükkanını açmak için kolları sıvamış. Gel zaman, git zaman çömlek yapmayı denemiş ama na mümkün bir türlü fırınladığı çanakları kırılmadan çıkmıyormuş. Kuyruğunu kıstırıp, ustasının kapısını çalmış. Ustası yüzünde bir gülümseme ile ne oldu çanakların dağılıyor mu demiş? Babacan tavrından vazgeçmeden çırağı yanına çağırmış ve almış eline hamuru. Hamura şekil verirken bir yandan da püf püf diye üflemeye başlamış. Böylelikle hamurun içinde kalan hava kabarcıkları yok olup fırınlanmaya hazır hale gelmişler. Bunu gören çırak çok şaşırmış. Şaşıran çırağın sırtını sıvazlayan usta sakince "ya evlat usta olmak için püf noktasını bilmek gerek" demiş.
Aman aman yeni yıl geliyor dedik. Geldiği gibi bir ayı geride bıraktık. Kış aylarında yapılacak pek bir aktivite olmamasından mütevellit mutfakta daha çok vakit geçiriyorum. Nedense her yıl bu dönem nükseden bir hamurlu işler sevdam var. Geçen sene bol bol pide, ekmek ve lahmacun yaptığımız tezgahta bu sene İtalya mutfağı esintileri mevcut. Pizza ve makarna yapıyoruz. Bunun yanı sıra uzunca bir süredir denemek istediğim tart tarifini de arkadaşımdan edindim ve ilk tartımı yaptım. Yapıp yemek güzel tabii fakat dozu kaçırmamak lazım. Benim kendi içimde bir dengem var. Canımın istediğini yerim fakat abartmam. Sanırım bu yüzden de kilo almıyorum.
Zamanın su gibi akması pek iyi değil belki; fakat ben artık bahar gelsin istiyorum. Bisikletimi özledim. Hatta geçen gün acaba otoparkta biraz pedallasam nasıl olur diye de düşünmeden edemedim. Beni gören komşular bu kız kafayı yedi diye düşünebilirlerdi tabii. Ara sırada aklıma otoparkta ip atlamak da geliyor. Böyle tuhaf düşünceleri aklıma sokan hep bu kış ayları. Hava azıcık güzel olsa (soğuk olmasını bir yana bırakıyorum fırtına tadında rüzgar var bu sene) sımsıkı giyinip pedallayacağım aslında.
Hep böyle oluyor. Bir hevesle başladığım kahve bahane yazılarıma kışın kasvetli havası çöküyor. Sona doğru yazının enerjisi de düşüyor. Daha çok enerjiyi düşünmeden noktayı koyayım. O zaman ne diyoruz;
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Soğuk havalarda içinizi ısıtacak içecekler içmeyi de ihmal etmeyin.
Sevgiler.
bayıldım ben bu kahve bahane paylaşımınıza..püf noktasını okumuştum ama unutmuşum böyle hikayeleri çok seviyorum keyifle okudum tekrar yemekler harika görünüyor elinize sağlık kış depresyonu bende de var bu yıl ocakta daha fazlaydı şubatta birazcık azaldı gibi ...sevgilerimle
YanıtlaSilSon resimdeki pizza enfes görünüyor :))
YanıtlaSil