Bir yaz günü. Henüz meydan ve İstiklal kalabalıktan nasibini almamış. Sabah kahvaltısından sonra Galata Kulesi'ne doğru yürüdüm. Yokuş aşağı inerken ara sokaklardan yayılan mis gibi kahve kokusuna kayıtsız kalmayarak, bol köpüklü türk kahvesi yapan küçücük bir mekana oturdum. Kahvemi çok şekerli söyledim. Her şeyi şekersiz içen ben, sıra türk kahvesine gelince bol şekerli içmekten kendini alıkoyamazdım. Kahvemi bitirdikten sonra Taksim'in ara sokaklarında saklanan sahaflara uğradım. Birkaç kitap alıp sırt çantama attım. Sahaf beye iyi günler dileyip dükkan kapısını kapatırken; bir gün belki benim bir kitabım da buralarda birinin dikkatini çeker mi diye çok kısa bir hayale daldım. Aldığım kitapları karıştırmak için Şişhane metro çıkısının önündeki kaldırıma oturduğumda bir çocuk yanaştı yanıma. Elimdeki kitap dikkatini çekmişti. Çok kısa onunla sohbet ettim. O İstanbul'da öğrenci olmaktan dert yandı. Ben de İstanbul özlemimden. İkimizin belki de tek ortak noktası İstabul'u ve kitapları sevmemizdi. Ben kitaplarımı çantama atıp İstiklal'e doğru ilerlerken, o elindeki broşürleri bir başkasına uzatmak için Galata Kulesi'ne doğru bir adım attı.
Bahsi geçen yaz gününün üstünden çok zaman geçti. Bu yazı, taslakta bekleyen birçok yazıdan sadece biri. Çıkış noktası Karınca kafe ile ilişki bir öyküye dönüşmekti. Bu sefer olmadı.
✄----------------------------------------------------------------------
Resmen sad post.
YanıtlaSilİstanbul' u ben de özledim. Özellikle İstiklal' i.
YanıtlaSilAhhh istanbul özlemle gerçi yaşam zor ama güzel
YanıtlaSilBir gün İstanbul'u görebilmek dileğiyle
YanıtlaSil