Keşke bu yazıyı Kafka'nın kitabına ithafen yazıyor olsaydım. Maalesef ki benim için çok hüzünlü bir anı anlatmak için buradayım. Uzunca bir aradan sonra bloga bu satırlar ile dönmek istemizdim. Lakin hayat çok anlık bir şey. Bunu bu sabah bir kez daha anladım.
Sevgili Milena,
Babanın; annenin sana hamile olduğunu söylediği gün geldi aklıma bugün. İlk önce inanamadım, sonra öyle çok sevindim ki, babana sarılıp bu harika bir haber, yeniden baba oluyorsun, hadi iyisin, dediğimi hatırlıyorum. İsmine karar verdiklerinde en sevdiğim Kafka kitabından dedim. Baban her duyanın aklına Kafka geliyor dedi. Güldük. Sen anne karnında büyümeye devam ederken, ablan, annen ve baban; hep beraber tatile çıktık. Harika bir dağ manzarası önünde fotoğrafımız bile var. Teyzelik görevimi yerine getirmek için sana minicik bir hırka ördüm. Daha dün, minik kırmızı kalpli düğmelerini aldım. Milena gelmeden dikip hazır etmeliyim dedim.
Bugün, artık anne karnından ayrılıp aramıza katılacağın gündü. Babandan gelecek güzel haberi bir an önce alabilmek için gözüm hep telefondaydı. Baban aradığında büyük bir heyecanla açtım. Önce bir derin nefes sonrasında ise hayatımın sonuna kadar unutamayacağım babanın ses tonu ile seni kaybettiğimizi öğrendim. Bizimle birlikte olmak yerine melek olmayı seçmişsin. Kelimelerim kifayetsiz kaldı. Heyecanlı bekleyişin yerini derin bir hüzün aldı.
Bugün hayatın çok anlık bir şey olduğunu yeniden anladım. Gözyaşlarım içime akmaya devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Çok hüzünlüyüm tarifi yok...